Irmak Zileli’nin Everest Yayınları’ndan çıkan yeni romanı Şimdi Buradaydı, bastırılmış öfkeye, suskunlukla büyüyen kötülüğe ve toplumun ‘normal’ adı altında dayattığı rollerin yarattığı ruhsal çöküşlere dokunuyor. Psikiyatrist Birkan’ın bir cinayeti önleme çabasıyla başlayan hikâye, hızla terapi odasının dışına taşıyor; normlarla, iktidarla, hasetle ve görünmez toplumsal kurallarla örülü karanlık bir zemine uzanıyor.
Zileli, bu romanda yalnızca bireyin değil, sistemin de maskesini kaldırıyor. “Kötülük yalnızca ötekinin yüzünde mi?” sorusuyla başlayan bu yolculuk, en tanıdık yüzlere kadar uzanıyor. Kim deli? Kim kötü? Kim iyi? Kim normal? Kimseye anlatamadıklarımız, kendimize bile itiraf edemediklerimiz ne zaman patlar?
“Toplum bize içimizdeki karanlıkla yüzleşme hakkı tanımıyor,” diyor Irmak Zileli. “Bastırılan her şey, bir gün çok daha yıkıcı biçimlerde ortaya çıkıyor.”
Irmak Zileli ile T24 stüdyosunda buluştuk; bastırılmış öfkeyi, görünmez iktidarları ve toplumun bize dayattığı ‘normal”leri, yeni romanı Şimdi Buradaydı üzerinden konuştuk.
Zileli, bu romanda yalnızca bireyin değil, sistemin de maskesini kaldırıyor. “Kötülük yalnızca ötekinin yüzünde mi?” sorusuyla başlayan bu yolculuk, en tanıdık yüzlere kadar uzanıyor. Kim deli? Kim kötü? Kim iyi? Kim normal? Kimseye anlatamadıklarımız, kendimize bile itiraf edemediklerimiz ne zaman patlar?
“Toplum bize içimizdeki karanlıkla yüzleşme hakkı tanımıyor,” diyor Irmak Zileli. “Bastırılan her şey, bir gün çok daha yıkıcı biçimlerde ortaya çıkıyor.”
Irmak Zileli ile T24 stüdyosunda buluştuk; bastırılmış öfkeyi, görünmez iktidarları ve toplumun bize dayattığı ‘normal”leri, yeni romanı Şimdi Buradaydı üzerinden konuştuk.
Kategori
🦄
YaratıcılıkDöküm
00:00Hoş geldin Irmak.
00:01Hoş bulduk.
00:02Farklı bir çizgi, ne dersin bu yorumuma?
00:05Yani bir yanıyla farklı ama aslında her romanda biraz farklı bir şey yapmaya çalıştığım doğrudur.
00:11Doğru değil mi?
00:12Sosyal medya diliyle konuşayım.
00:14Yani aslında her hikaye, her mesele benim romanlarımda biraz ayrışıyor.
00:21Hep bir arayış var.
00:23Belki şimdi buradaydı da seni yakalayabilmiş olmamın nedeni şu olabilir.
00:28Biraz daha ritmi farklı bir metin bu.
00:31Psikolojik gerilim dozu daha yüksek.
00:35Merak öyesi biraz daha böyle canlı, öyle diyebiliriz.
00:39Teknik olarak da farklı, dil olarak da farklı bir şeyler yapmaya çalıştım.
00:44Daha bu anlamda insan benliğinin dehlizlerine inmek konusunda daha cesur davranmış olabilirim.
00:51Kesinlikle.
00:52Özellikle kimlik çatışmaları ve sorgulama kısmında baya bir derin ve karanlık noktalarımıza girmişsin aslında.
00:59Evet.
01:00Tam da o.
01:01Yani demek ki sen karanlık noktalara daha...
01:04Benim var ya da dark side'ım zaten.
01:06Felaket.
01:07Peki.
01:08Kimin yok gibi.
01:09Hemen soruyorum.
01:10Başlayayım o zaman.
01:11Danışan, yankının hikayesi psikiyatr Birka'nın filtresinden geçerek anlatılıyor.
01:16Bunlar bizim baş kahramanlarımız diyebiliriz.
01:19Kimin sesi gerçekten anlatılıyor?
01:21Kimin sesi bastırılıyor burada?
01:24Aslında Birka ya da yankının sesleri her ikisi de son derece ister istemez bastırdıkları taraflarıyla ve bastırmadıkları taraflarıyla ortaya dökülüyor aslında.
01:40Tabii bu kademe kademe oluyor.
01:41Biz şimdi Birka'nın perspektifinden onun duyduğu hikayeleri, dinlediği hikayeleri okuyoruz.
01:48Onun hatırlayışından hikayeyi takip ediyoruz.
01:51Hani okumamış olanlar için kısacık bir ön bilgi verelim.
01:55Birka, yankının bir cinayet işleminin eşiğinde olduğunu düşünüyor.
01:59Ve bunu engellemek istiyor.
02:01Hastasını hastaneye yatmaya ikna etmesi lazım.
02:05Ve onu bekliyor.
02:06Onu beklerken de geriye doğru dönüp bütün seanslarını iki yıl boyunca aralarında gerçekleşmiş olan seansları gözden geçiriyor bir bakıma.
02:15Ve ne olmuştu diyor.
02:16Kendine bunu soruyor.
02:17Kendi süzgecinden geçirerek.
02:19Dolayısıyla aslında burada hem Birka'nın bakış açısı var hem de hatırlayan bir zihnin bakış açısı var.
02:26Yani yaşandığı anda birebir bizzat o anda olanı biz tanık olmuyoruz.
02:32Her hatırlama gibi bu hatırlamada da çarpıtmalar, yanılsamalar olabilir.
02:38Öte yandan biz bu hatırlayış esnasında Birka'nın kendine dair ortaya çıkan böyle alttan böyle fokur fokur fokur dayan,
02:46kendi hikayesine dair uç veren, bastırmış olduğu, kendinden bile belki gizlediği bazı anımsayışları da görüyoruz.
02:55Ya da düşünceleri de küçük flashbacklerle hatırlayışları da görüyoruz.
03:01Bence aslında her biri kendi içinde hem bazı şeyleri dışarı vuruyorlar hem de bazı şeyleri bastırıyorlar.
03:08Ama bizim okurun en büyük şansı şu ki hepsi biraz dışarı çıkıyor.
03:12Onların farkında olsun, onlar farkında olsun ya da olmasın diyebiliriz.
03:18Benim dikkat ettiğim bir nokta da romanda birçok şey açıkta kalıyor, tamamlanamıyor.
03:24Bu belirsizliği hayatın belirsizliğiyle eşitleyebilir miyiz orada?
03:28Ya da hayatın belirsizliğine daha yakın diyebilir miyiz bu tamamlanamayanlar için?
03:33Elbette hiçbir şey tam değil, hiçbir şey çok açık değil.
03:36Her zaman hele ki geçmişi dönük düşündüğümüz zaman her zaman gizli kalmış bir şeyler var.
03:42Hiçbir şey bütünüyle hakim olamayız.
03:44Hiçbir gerçekliğe kimse yazar dahil olmak üzere bütünüyle hakim olamaz.
03:50Hem bunu vermek hem yazarın da hakim olamayışını göstermek bunu da belki deşifre etmek
03:56hem psikiyatristin de aslında hakim olamayışını.
03:59Yani bir otorite olarak psikiyatrist de ne kendine ne danışanına bütünüyle hakim değildir.
04:06Onun için de bilinmezliklerle dolu bir dünya burası.
04:09İnsan ruhu bilinmezliklerle dolu.
04:11Zaten romanın temel meselesi de bu bilinmezliğin içindeki karanlık tarafların nasıl bastırıldığı ve bilinmezliğin yarattığı korkular.
04:22Ve bu korkularla birlikte bastırma mekanizmasının devreye girişi.
04:26Romanda eksiltmeler, her şeyi açık etmemeler biraz bu yönüyle var.
04:33Bir taraftan da şu var, benim yazarlığımla da ilgili bir tarafı var bunun.
04:37Ben edebiyatta her şeyi açıklamayı, her şeyin adını koymayı, ifşa etmeyi değil de örtmeyi daha kıymetli buluyorum.
04:46Bence gerçekliği göstermenin tek yolu anlatmak değildir.
04:50Bazen de gizlemektir.
04:52Çünkü o zaman okur düşünmeye başlar.
04:55Okur kendinden kendi aslında gizli kalmış taraflarının da açığa çıkışını yaşamaya başlar.
05:01Neden?
05:02Çünkü şimdi yazar her şeyi anlatırsa, her şeyi açıklarsa okura düşünecek pek bir şey kalmamış olur.
05:08Ama öyle yapmadığında okur kendine dair de düşünmeye başlarsa,
05:13bu sefer hani demin bahsettik ya bir kanın zihni, yankının zihni, yazarın da zihni orada biraz var.
05:19Okurun da zihni dahil olduğunda bu çok sesli.
05:22Kitaptaki karakterlerin hiç çatışmaları toplumsal normlerden ne kadar besleniyor?
05:27Ya da bu normlar bireyin gerçekselliğini ne kadar şekillendiriyor, nasıl şekillendiriyor?
05:34Şimdi aslında hepimiz bu normun içindeyiz.
05:37Bu norma sığışmaya çalışıyoruz.
05:39Yani toplumsal normlar ister istemez doğduğumuz andan itibaren bize çepeçevre sarmış durumda.
05:45Süper ego'nun kurbanları olabiliyoruz.
05:47Tabii yani süper ego oradan kalkarsa da çok iyi bir şey değil zaten yanıyla da.
05:53Sonuç olarak doğduğumuz anda bir ötekiyle temas ediyoruz.
05:57İlk anda bu bir doktor da olabilir, anne olabilir, bakım veren olabilir, başka birileri olabilir.
06:03Ama bir öteki var ve o ötekinin varlığı ister istemez bizi toplumsallaştırıyor.
06:09Birey toplumsal bir varlık, insan daha doğrusu.
06:12Ve bu da normları, kuralları beraberinde getiriyor.
06:15Ve bir arada yaşayan insanlar da bazı normal dediğimiz şey kurgudur aslında.
06:21FUKO'ya atıfla söylersek.
06:23Bizim gerçekliğimiz bunun dışında değil.
06:26Ama buradaki mesele şu.
06:28Bizim gerçekliğimiz bunun dışında değil ama peki gerçekliğimiz sadece normatif olandan mı oluşuyor?
06:33Yani sadece normun oluşturduğu, kuralların oluşturduğu davranış kalıpları, içsel duygular bunlara göre mi şekilleniyoruz?
06:42Öyle değil tabii ki.
06:43İnsan ruhu aynı zamanda norma itiraz eden, o normun dışında olan sapkınlık diyebileceğimiz
06:50ya da kötülük diyebileceğimiz, deliliğin sınırlarına yaklaştığımız,
06:55farklı olma arzusuyla yaptığımız ya da sahip çıktığımız, ideolojik olarak da sahip çıktığımız olabilir bu.
07:02Normun dayaklarının dışından doğru böyle esneyen yerlerimiz var.
07:07Bunların aslında bastırılması, bunların yok sayılması bizi çok normun içine sığdığımız anlamına gelmiyor.
07:17Tam aksine onlar bastırılmış oluyor sadece.
07:19Ve gerçekliğimizin de parçası onlar.
07:22Gerçekliğimiz sadece toplumsal normların belirlediği kurallar etrafında şekillenmiyor.
07:28Sadece görünmemiş oluyor, sadece göze batmamış oluyor.
07:32Burada tabii farklı farklı bir sürü birey var.
07:36Birkan farklıdır, Yankı farklıdır, annesi farklıdır, sevgilisi farklıdır.
07:40Sen, ben farklıyızdır ama benim romanda vermek istediğim şey şu oldu.
07:45Bu normatif dünya, bu bize dayasılan normlar eğer çok baskıcı bir şekilde olursa,
07:51yani toplumsal olarak totaliter bir yerden, faşizan bir yerden olursa,
07:55bireysel olarak aile hayatı içerisinde baskıcı, otoriter, aşırı otoriter ebeveynlerin karşısında olduğumuz halimizi düşünürsek,
08:04buralar ister istemez kişinin bir sahte benlik geliştirmesine yol açıyor ya da toplumların sahte benlikler geliştirmesine yol açıyor.
08:11Tam bu kadar narsist denilen kişilerin çakma veya değil olmasının sebebi de bu sahte benlik meselesi.
08:17Evet, dolayısıyla evet sahte adı üstüne sahte.
08:20Gerçek benliğimiz peki nerede?
08:22Gerçek benliğimizin içindeki o dışa vurmadığımız taraflar nereler?
08:29Bunları birazcık kurcaladım romanda açıkçası.
08:32Evet, oralar çok zaten insanın da sorgulamasına sebep olan yerlerde.
08:38Terapi odası kısmı çok iyi geldi bana.
08:42Yani şöyle diyebilirim, iyileşme, sorgulama, farkına varma, iyi ya da kötü hissetme alanıdır.
08:48Hepimiz o suvardan geçtik yani.
08:50İnşallah hepimiz geçtik.
08:52Ben geçtim en azından bildiğim için söyleyebilirim.
08:55Ama sizin romanınızda anlatanın da dinliğinde birbirine kontrol etmeye çalıştığı bir iktidar sahnesi gibi.
09:04Terapi bir iktidar alanı diyebilir miyiz terapi için romanın özelinden?
09:08Aslında iki insanın var olduğu yani iki insan karşı karşıya geldiği her yerde bu ihtimal vardır.
09:14Yani iktidar dediğimiz şey sadece politik iktidarlar değil.
09:17Tabii ki.
09:18Ya da illaki adlı adınca işte erkeğin kadını baskıladığı feodal dünyanın içinde ya da modern dünyanın içinde
09:25klasik hemen ilk aklınıza gelen iktidar kurma ya da ebeveyn çocuk ilişkisinde olan.
09:30Ya da öğretmen çocuk.
09:31Evet.
09:32Sadece buralarda değil iktidar her yerde var aslında.
09:35Hatta bırakalım terapi odasına da iki insanın karşı karşıya gelmesine insanın kendi içinde de kendi üzerine kurduğu iktidarlar var.
09:42Kendinle iktidar değil mi?
09:43Tabii.
09:44Yani kendimize işte deminden beri bahsettiğimiz o toplumsal normları kim itselleştiriyor ve kim kendi kendine parmak sallıyor?
09:51Kim burada yanlış yaptın diye suçluyor kendini?
09:55Ama bazen de onun dozajını kaçırmıyor mu?
09:57Öz eleştirim ya da kendimize parmak sallamayı da fazlaca kaçırdığımız zaman olmuyor mu?
10:02Tabii ki.
10:03İşte zaten tam da o.
10:04Yani iktidarın dikkat çektiği ve bir baskı oluşturmaya başladığı yerde problem de başlıyor.
10:10Yoksa tabii ki kendimizi şekillendireceğiz, kendimizi uyaracağız.
10:15İşte vicdan diye bir şey var.
10:17Suçluk duygusu her zaman kötü bir şey değil.
10:19Utanca ihtiyacımız var.
10:21Ama bunlar ne zamanki insanın ruhsallığında çok ciddi bir baskı oluşturuyor ve kendiyle barışıklığını da engelliyorsa orada başka bir şey ortaya çıkıyor.
10:31Soruya dönecek olursam terapi odası da bir iktidar alanı olabiliyor kim zaman.
10:36Olabilir.
10:37Burada tabii bu hikayede psikiyatrist Birkan biraz öyle hani nasıl diyelim ortodoks mu diyebiliriz?
10:46Ortam ortodoks aslında.
10:48Evet.
10:49Böyle bir kendi alanında bulunduğu konumu belki de kötüye kullanıyor.
10:55Belki de orada bir kendi varoluşunda sorgulamadığı meseleleri oraya yansıtıyor.
11:01Dolayısıyla şey sahnesi var ya su içmeme, danışanın su içemeyişi, kendini orada rahat hissedemeyişi bunlar tabii terapi odasına dair de tartışmamız gereken şeyler.
11:14Yani psikiyat içinde sahte benlik gelişmiş diyebilir miyiz senin kahramanını?
11:21Diyebiliriz herhalde onu sana sormak lazım mesela.
11:26Ben de kurguyu yapanı sordum bilemedim.
11:30Ben tamamıyla öyle düşündüm ama zaten bütün sektöre de baktığın zaman görebiliyorsun var çok var yani.
11:38Zaten ağırlıklı olarak iktidar oluşturan herkesin ister istemez maskesi çok daha kalın oluyor.
11:48Çünkü kendi zayıf noktalarını göstermemesi gerekiyor.
11:51Bir yerde iktidar kurmaya başladığınız andan itibaren yani hiyerarşik bir yapının içerisinde bir üst konumu elde etmeye çalıştığınız andan itibaren zayıflıklarınızı ortaya koyamazsınız.
12:02Gerçek işte hasedinizi ortaya koyamazsınız.
12:06Bir ideal kimlik yaratmanız gerekir.
12:09Aslında ülkelerin diktatörlerine baktığınız zamanda bunu görüyoruz.
12:14Onlar da kendilerine bir imge yaratıyorlar, bir imaj yaratıyorlar.
12:18Bu anlamda Yung'un deyimiyle persona ile benlik arasındaki mesafe bence iktidar konumunda yükseldikçe açılıyor.
12:27Maalesef, çok doğru.
12:29Peki, haset ve kıskançlık demişken şu Melanie Klein'e gelmeden olmaz.
12:33Öfkeyi doyurulamamışlıktan değil de yok etmek istemekten besler der.
12:39Romanda hasetle beslenen yıkıcılık öfkenin hangi biçimlerine dönüşüyor?
12:44Yani şöyle, haset aslında romanda yüzleşilmeyen bir halde.
12:52Yani hasedimizi aslında haset de şükran da işte Melanie Klein'in de kabul ettiği gibi doğduğumuz andan itibaren anneme mesile olan ilişkimizden başlayarak içimizdeki doğal duygular.
13:06Fakat toplum bu doğal duyguları bastırıyor.
13:10Yani haseti özellikle bastırıyor, şükranı da yüceltmek istiyor.
13:14Yani anne kutsal...
13:15Burada hasetle kıskançlık arasındaki farkı da ortaya koyuyor zaten.
13:19Evet, yani şükran duygusu tamam olsun anne kutsaldır, işte ebeveynler kutsaldır onlar bizim iyiliğimizi ister ama sakın ha işte haset olmamalı, kıskançlık olmamalı.
13:33Bunlar insana ait duygular olmasına rağmen yok sayılan, bastırılan.
13:37Ve bunların bastırılması da ister istersen öfke, öfke duygusunu büyüten bir durumu yaratıyor.
13:44Ve öfkeyi dışa vurmak aslında herkesin öfke duygusu da vardır.
13:49Ama öfkeyi dışa vurmak da bastırılan bir şey.
13:52Yani şunu hepimiz duymuşuzdur, annelere kızılmaz.
13:55Bunlar hani kim itiraz edilir, kimseye vurulmamalıdır tabii ki.
14:00Ama birilerine kızabiliriz, buna hakkımız vardır.
14:03Öfkelenebiliriz, bağırabiliriz ama kıskanabiliriz de.
14:05Ve kıskanabiliriz.
14:06Özellikle kardeşini çok kıskanırsın yani.
14:08Çok kıskanmaz ki.
14:09Ve bunların bastırılması öfkenin içeride böyle büyüyüp büyüyüp büyüyüp aslında bir zehir gibi bütün dünyayı yayılmasına yol açıyor.
14:20Ben biraz bunlarla uğraştım açıkçası burada.
14:23Oralara geleceğiz zaten, oradaki o farklılıkların kötülük, iyilik.
14:26Ama benim en çok sevdiğim bir sahne, biber sürünüş meme sahnesi.
14:30Annenin sevgiyi ceza aracına dönüştürdüğü an bence orası.
14:36Bu annelik kendinde ve çocukta nasıl bir çöküş ve yıkım yaratıyor bu durum?
14:42Genel olarak mı?
14:43Hem de romanına da atıf olarak.
14:45Yani tabii şöyle, çok genel...
14:47Sonuçta kutsal bir kavram değil, artık bunu bilmemiz ve öğrenmemiz gerekiyor.
14:51Hepimiz insanız, hiçbirimiz kutsallık mertebesinde değiliz.
14:55Anne olsak da, baba olsak da, çocuk olsak da.
14:58Yani genel yorumlar yapmak çok benim yapmak isteyebileceğim bir şey değil.
15:04Roman bazında şunu söyleyebilirim.
15:06Buradaki anneler, yani romanda üç ayrı anne var.
15:10Üçü de aslında anneliklerini yaşarken bazı travmatik deneyimlerden geçmişler.
15:16Yani işte çocukluklarında da travmalar var.
15:20Bu toplumun bir parçası olmanın getirdiği ağır yaşanan trajik şeyler var.
15:28Ve bunlar toplum tarafından, o kadınlar aslında toplum onlara yardım etmiyor.
15:34Ve kültür de acıyı, yası yaşamaya izin vermeyen bir kültür.
15:39Dolayısıyla bu kadınların herhangi bir tanesinin elinden tutan olmamış oluyor.
15:44Ve onların da içinde öfkeler birikiyor.
15:48Onların da kendi acılarına bakamamış olmaktan,
15:51kendi karanlıklarına yaşadıklarını anlamaya çalışamamış olmaktan kaynaklı.
15:56Genel olarak şiddet, öfke gibi duygulara karşı müthiş bir reaksiyonları var.
16:03Ve sıkışmış durumdalar.
16:05Şimdi bu soru şu anlamda da çok geliyor.
16:07İşte buradaki annelerdeki tahakkümcü tavır, çocukların üzerindeki baskıcı tutumları,
16:13anneler de soruluyor.
16:16Çok doğru çünkü hepsi insan.
16:18Ama ben her seferinde şunu yapmaya çalışıyorum.
16:21Ne kadar olumsuz şeylerini görsek de bu karakterlerin sebepleri ne?
16:26Hep bir laf vardır ya, bir çocuğun büyümesi için bir köy gerek diye.
16:31Bir çocuğa yapılan herhangi bir şeyden sadece anne ya da baba sorumlu tutulamaz.
16:37Onu o şekilde bir annelik kurumunun parçası haline getiren,
16:41yani onu yalnız bırakan o çocukla bu sistemi, bu toplumsal ve kültürel yapıyı sorgulamak lazım.
16:48Ama tabii ki romanda hem bu var, hem aslında kaybedilen babalar var.
16:54İşte ortadan kaybolup gitmiş kendi iradesiyle de olabilir babalar var.
16:59Yani çocukla sorumluluk alanında tek başına kalmış anneler var.
17:04Aynı zamanda da bu annelerin kendi köklerinde, kendi büyüdükleri evde yaşadıkları trajediler var.
17:10Ve hepsi aslında patriarkal sistemin mağdurları.
17:15Yani bunu görmek lazım.
17:17O anlamda da tabii ki kutsal değil hiçbir şekilde annelik.
17:22Ama aynı zamanda onlar da suçlanabilir mi?
17:25Tabii ki çocuk ve anne söz konusu olduğunda çocuk her zaman, yani oradaki sorumluluk anneye aittir.
17:31Ama bunu anlatmaya çalıştım ben, bunu göstermeye çalıştım.
17:35Yani kadınların da orada yalnız bırakılmışlığını da göstermeye çalıştım.
17:39Ve insanın kendi duygusuyla, kendi olumsuz duygusuyla barışık olamayışının,
17:46oraya bakamayışının, bundan çok fazla korkmasının, yani içindeki şiddet, yıkıcılık, öfke gibi duygulardan çok fazla korkmasının
17:54başka birine nasıl yansıdığını.
17:56Çünkü oradaki anne bunu yapıyor.
17:58Zaten sorunda bu kötülük hep uzaklarda ranıyor ama onu bir sıradan insanların hayatına yerleştiriyorsun kitapta da.
18:06Gerçek hayatta en tehlikeli kötülük sence bu mu?
18:11Yani hiç beklemediğimiz iyi görünümlü kötüler mi?
18:14Tabii her zaman bir maske var orada ve o çok nazik, çok kibar, çok düşünceli gözüken birisi.
18:24Birkaç soru soracağım ama spoiler veremeyeceğim için soramıyorum ve tıkanıyorum şu an burada.
18:30Yani şöyle aslında, açık kötüyle çok rahat mücadele edebiliriz.
18:36Biliyorsun kötü.
18:38Biliyorsun tabii ki yani eline baltayı almış, üzerine doğru yürüyen bir insana bir şekilde çok açıktır onun kötülüğü.
18:45Ama bir de çaktırmadan çaktırmadan kötülük yapanlar var.
18:49Buradaki kötülükte illa cinayet olmak zorunda değil.
18:53Kötülüğün çeşit çeşit görünümü var romanda.
18:56Bir cinayet korkusu var, cinayet şüphesi var, işlenmiş bir cinayet var belki.
19:02Yani işlenmiş cinayetler de olabilir.
19:05Bir de ama başka kötülükler var.
19:07Mesela işte Yankı'nın genç bir meslektaşına yaptığı gibi.
19:12İşte kadınlarla ilişkilerde kadınlara yapılanlar gibi.
19:15O kadar çok kötülük var ki farklı farklı.
19:18Biz bunları kanıksamışız.
19:20Yani kanıksadıklarımız bize kötülük gibi gelmemeye başlamış.
19:23Biraz bunu göstermek istedim.
19:25Şu anki günümüzün problemi de bu.
19:27Artık her şey normal geliyor ya bize.
19:30Özellikle kadın hakları konusu, kadın sorunları.
19:33Hepimizin yaşadığı tacizler onlar bunlar.
19:36Her şey normalleştirilmeye çalışıyor.
19:39Ve bizim gibi insanlar hayır dedikçe de niye hayır diyorsunuz ki olabiliyor.
19:44Ne var ki canım oluyor.
19:46Galiba romanda da benim en çok sevdiğim kısımlardan biri buydu.
19:50O normalleştirdiklerimizin normal olmamasının bakış açısı.
19:55Bunu gösterebilmişsem ne mutlu bana.
19:58Gerçekten bunu çok istedim.
20:00Bir de şöyle bir şey de.
20:02Burada mesela haset dedik.
20:04Hasetin cinayete yol açması mesela büyük bir kötülük değil mi?
20:09Bunu kabul ediyoruz hepimiz.
20:11Ama aslında baktığımızda ha cinayete yol açmış.
20:15Ha iş yerindeki birisine ayağını kaydırmaya yol açmış.
20:18Yani kökteki duygu aynı aslında.
20:21Birinde başka bir şeye birinde başka bir şeye yol açıyor.
20:24Elbette ki cinayet çok büyük bir suç.
20:26En büyük suç diyebiliriz.
20:28Kötülüğün en uç noktada ve en görünür hale geldiği şey.
20:31Ama bu diğerlerinde has kötü yapıyor mu emin değilim.
20:34Bunu da tartışmak lazım.
20:36Bir bu aslında.
20:38Bir de hani demin onun üstüne atlamış olmayalım.
20:41Nezaketle kendini ortaya koyalım.
20:45O maskeli kötülüğün kötülükle ilgili şunu söylemek isterim.
20:49Biraz bunlarla uğraştım.
20:51Özellikle suskun delilik denilen.
20:54Yani mesela Amerika'daki liseye giriyor çocuk.
20:58Bütün okulu tarıyor.
21:00Bir sürü insanı öldürüyor.
21:02Ve sonra şunlar söyleniyor.
21:04Ya çok iyi bir çocuktu.
21:06Çok iyi bir öğrenciydi.
21:08Çok düzgündü.
21:09Hiçbir zaman arkadaşları ile bir problem.
21:11Öğretmenlerine karşı saygısızlık.
21:13Hiç bunlar görülmedi.
21:14Ama ne oldu bir gün birdenbire çıktı ve okulu taradı.
21:18Bu niye oluyor?
21:20Bu aslında o gördüğümüz o kibar çocuk aslında bir şeyi bastırıyor.
21:23Yani o düzgün.
21:25O derslerinde çok başarılı çocuk.
21:27Aslında bir sahte benlik o.
21:29Tam da hani baştan beri konuştuğumuz şey.
21:32Dolayısıyla toplum insanların içindeki kötülüğü ya da içindeki karanlığı.
21:37İşte yungun neyim ile gölge tarafı konuşamaz hale getirdiğinde.
21:42O konuşulamayan şey, o üzerine düşünülemeyen şey.
21:46Sağlatılamadığı için çok daha zararlı bir şekilde ortaya çıkıyor.
21:51Zaten bu son dönemde de çok popüler olan bu Adolesans dizisinde de aynı şey var zaten.
21:57Hani orada suçlu kim? Çocuk mu? Aile mi?
22:00Yoksa gerçekten toplum mu?
22:02Yani zaten sorun biraz önce dediğin gibi o toplumdan kaynaklanan bastırılmışlıklar ve içimizde hapsettiğimiz kötülükler.
22:10Buralar zaten çok derin işleniyor kitabında da.
22:13Babaların yokluğu romanda hissediliyor.
22:16Ama hiç görülmüyor.
22:17Suskunluk neyin işareti?
22:20Şimdi burada babaların yokluğu aslında şöyle diyelim.
22:25Narsizin nasıl oluşuyor?
22:28İşte anne ile çocuk ilişkisi üzerinden düşünelim.
22:31Hayatın ilk üç yılında insan doğuyor ve annesiyle bir simbiyotik bağ içerisinde.
22:36Ona ihtiyacı var.
22:38Kendilik değerinin oluşmasına ihtiyacı var.
22:40Ama sonra da bir öteki yani anne ile olan o simbiyoz aslında tam bir öteki değil neredeyse yani.
22:46O ayrışma tabii ki gerçekleşmek zorunda.
22:49Ama ayrışmanın gerçekleşebilmesi için bir babaya ihtiyaç var.
22:53Baba burada hani Lakan'ın babası üzerinden, baba yasa.
22:58Yani bir üçüncü kişi, bir dışarısı, bir öteki buna ihtiyaç var.
23:04Bu öteki olmadığı noktada ayrışma da gerçekleşemiyor ve o çocuk kendi narsizmi içinde sıkışıp kalabiliyor.
23:12Biraz bunlarla ilgili bir şey.
23:14Oradaki babaların yokluğu.
23:16Bana da tam tamına şey geldi.
23:18Ötekinin gölgesi olarak geldi.
23:20Görünmüyor ama o öteki hep romanda gölge gibi takip ediyor.
23:25Kesinlikle o.
23:26Gerçekten şimdi ama şöyle bir şey var çünkü.
23:28O baba orada fiziken var olursa, gölge olmayıp da gerçek bir baba olarak var olursa bir mücadele imkanı da var.
23:36O babayla mücadele edilebilir ve çocuk hem bir ötekini fark eder ve yasayı tanır.
23:42Dış dünyayla ilişkiyi ona göre kurar.
23:44Hem de o gölge, baba bir otorite olarak oradadır.
23:50Ve çocuğun gelişmesi için babayla mücadele etmesi mümkün olur.
23:54Ve kendi kinliğini böyle oluşturabilir.
23:56Ama var olmayan sadece gölgesiyle var olan yani aslında bir tür imaj olarak var olan.
24:02Var ama yok babalar.
24:04Evet böyle bir baba ister istemez ya idealize edilir ya da nefret edilebilir belki yokluğundan dolayı.
24:11Ama tüm yaralarda onlardan çıkar zaten değil mi?
24:13O felaket bir şey.
24:15Konuşulmayan duygular aslında bir çığlık gibi hissediliyor.
24:20Karakterlerin paylaştığı bu sessizlikten biraz bahsedelim mi?
24:25Biraz önce hafiften konuştuk ama detaylandıralım birazcık.
24:28Dile dökülemeyenin geri dönüşü aslında.
24:31Bastırılanın geri dönüşü.
24:33Romanın zaten çok merkezindeki bir mesele.
24:36Ve o sessizlikler iki şeye yol açabilir.
24:40Yani terapi odasındaki sessizlik mesela çok verimli bir sessizlik olabilir.
24:45Gerçekten insanın kendi dönük düşünmesi bir şeyleri anlamlandırmasına yarayabilir.
24:50Ama bu karakterlerin sessizlikleri hayatları boyunca yenikken yani başkalarının sessizlikleri.
24:57Mesela annenin sessizliği.
24:59Hikayeyi anlatmayışı.
25:01Gerçek hikayeyi bir türlü konuşamamaları.
25:04Baba nereye gitti mesela bu bir soru.
25:06Bunun cevabının verilemeyişi demin bahsettiğim babaların yokluğunda babanın idealize edilmesine.
25:13Onun gerçekliğini kavranamayışına.
25:16Dolayısıyla kendi gerçekliğini de kavranamayışına yol açabilir.
25:20Ve aslında bu da bir yalan sonuçta.
25:23O sessizlik de bir yalan.
25:25Evet yani sessizlik her zaman yüzleşmeye yol açmıyor.
25:28Sessizlik tam aksine o yalanı kurmaya yol açabiliyor.
25:32Yani konuşulamayan her durum ister istemez zihnin kendi kafasına göre kendisine göre bir kurgu yapmasına yol açıyor.
25:41Bunu şöyle de düşünebiliriz.
25:42Daha toplumsal bir yerden örnek verecek olursak.
25:45Ülkelerin kendi geçmişlerindeki suçlarını iktidarlar konuşmuyor değil mi?
25:50Konuşmayı istemiyor.
25:52Bu konuda hiçbir sessizlik hüküm sürüyor.
25:54Ve bu aslında bir resmi tarih kurgusu.
25:59Ve bize şu söyleniyor.
26:02Bu konuşulmayacak.
26:03Bu konuşulmadığı müddetçe o zaman kendi gerçeğimizi, kendi tarihimizi ya biz yazacağız.
26:09Ya da bir dayasal tarihi kabul etmek zorunda kalacağız.
26:13Yüzleşmenin imkanı olmamış oluyor burada.
26:15Aynen şöyle bir şey.
26:16Javier Cercas'ın Sahtekar adlı kitabı da şöyle başlar.
26:20Kurmacı hayat kurtarır.
26:22Bütün kurmacılar hayat kurtarıyor.
26:24Gerçek ise öldürür.
26:26Aslında bunun karşılığı da bu geldi bana.
26:29Hatta kitaba çıkıp baktım.
26:31Doğru mu söylüyorum falan diye.
26:33Gerçekten onun referansı önemli burada benim için.
26:37Annelere küsülmez.
26:38Toplumsal büyük bir söylem ve büyük bir yalan bence.
26:42Bayağı da küsülebiliyor.
26:44Bu yerleşik normları da bir eleştirim var kitapta.
26:48Ne anlatmak ister misin bize?
26:50Yani aslında bu tür normlar bireyin kendi kimliğini oluşturmasına izin vermeyen.
26:57Sırf anneleri değil aslında.
26:58Babalara küsülmez, kardeşe küsülmez falan.
27:00Ama hep de küsülür, hep de görüşülür.
27:02Yani bu da bir gerçektir.
27:04Gerçeğin reddi diyelim, inkarı diyelim.
27:06İşte şu aslında insanın ait olan olumsuzluklara yani küsmek olumsuz bir tavır olabilir.
27:14Pasif agresif bir tavırdır.
27:17Bazen de insan tepki gösterme hakkına sahiptir ve bunu küserek yapabilir.
27:21Ama sonuç olarak buradaki mesele şu.
27:23İlişkilerimizde olumsuz hiçbir şeye yer olmasın.
27:26Aslında hayat içerisinde olumsuz hiçbir şey, ki olumsuz hiçbir duyguya, duruma yer olmasın diyerek
27:33bunu bu olumsuzlukla, olumsuzluğu ortaya döküp konuşup halletmek yerine
27:40olumsuzluğu yok saymak ve engellemek ve bastırmak üzerine kurulu bir kültürümüz var.
27:45İşte hani halı altında süpürülenler kültürü diyelim bu da.
27:48Dolayısıyla ama o halının altındaki süpürülenler bir yere gitmiyor.
27:52Onlar birikiyor birikiyor ve bir bomba yaratıyor evin ortasında.
27:55Yani aslında bunu görmemiz gerekiyor.
27:58Bu bir iktidar kurma yöntemi aslında.
28:02Hep aynı şeyi söylüyorum ama bireysel ve toplumsal arasında çok büyük bir fark yok.
28:07Birisi mikro ölçekte yaşanan, diğeri makro ölçekte yaşanan.
28:10Zaten tam tersi, bireysel ile yaşananlardan.
28:11İkisi de bir arada sanki.
28:12Evet ikisi de bir arada, çok eş gidiyorlar.
28:15Ve aynı zamanda da hani aileye, bireye baktığımız zaman toplumu da okumuş oluyoruz.
28:20Onun için bunları özellikle vurgulamak istedim.
28:22Yani annelere küsülmez, cumhurbaşkanına kızılmaz.
28:27Çok farklı değil bunlar birbirinden aslında.
28:29Çünkü cumhurbaşkanında veya kimse o kişi iktidar baba.
28:33Evet.
28:34Yani orada da bir baba algısı var aslında.
28:36Yine aynı şeye geliyor.
28:38Peki en güzel kısımlardan biri de delilik tanısı ile ilgili.
28:43Delilik topluma uyum sağlayamayan kişilere konulan bir etiket diyeyim.
28:50Peki burada asıl sorun kişi de mi yoksa gerçekten biraz önceki konuştuğumuz gibi
28:57yine toplum sahanolarımızda mı?
28:59Delilik kavramını düşünecek olursak.
29:01Yani tabii ben psikiyatrist değilim hani.
29:04Hayır hayır bunu roman açısından da zaten konuşuyoruz.
29:07Yani şunu söyleyebiliriz bence.
29:10Bunu neden soruyorum?
29:11Çünkü bizler de birer ayrık otu olarak kendimizi nitelendirebiliriz.
29:16Çünkü bir ayrık otuysak eğer bu sağlıksız düzende nasıl ayakta kalıp da devam edeceğiz ki?
29:23Aslında hem roman hem de dünyaya dair bir fikrini merak ediyorum.
29:28Evet yani şunu hatırladım bu söylediklerinden.
29:30Dostoyevski'nin Budala'sını hatırladım.
29:33Prens Miskin hani romanda Budala olarak geçiyor.
29:36Budala aslında hem aptal hem abdal.
29:40Yani köküne bir bakacak olursak.
29:42Aptal mıdır, aptal mıdır?
29:44Yani bu adam Budala mıdır?
29:46Çünkü roman boyunca Prens Miskin yani asla kimseye kötülük yapmaz.
29:52Ve dersiniz ki ya bu adam deli mi?
29:54Yani bu nedir böyle?
29:55Ne tuhaf bir insan.
29:56Çok saf.
29:57Çok saf dersiniz.
29:59Ve hep senin deyimine ayrık otu konumundadır.
30:03Aynı zamanda ermiş gibidir.
30:05Birazdan Erasmus'un deliliğini düşünecek olursak.
30:09Hani oradaki delilik tarifine bence çok uyuyor oradaki Budala.
30:13Ama toplum ona Budala der, aptal der.
30:16Yani bugün normlar bizi belli bir kalın içine sıkıştırıyor.
30:20Ve o kalımın dışına çıkan herkese de deli, aptal, Budala neyse bu tür yaftalar yapıştırıyor.
30:28Herkesin aynı şekilde tek tip olmasını istiyor.
30:31Aslında eğitim sistemi bile tek tip bir öğrenme biçimi dayatıyor.
30:37Zeka tek bir tane zeka türü varmış gibi davranılıyor filan.
30:41Romana dönecek olursam burada bu dayatmanın insanların içindeki farklılıkları,
30:48farklı sesleri, farklı varoluş biçimlerini nasıl sıkıştırıp bastırdığını
30:53ve sonunda bu aslında delilik olarak ortaya çıkmayacaksa bile
30:58bu nedenle, bu sıkıştırma nedeniyle gerçekten bir delirme,
31:02gerçekten bir psikoza dönüşebileceğini göstermekti.
31:06Yani aslında toplum delirtmiş oluyor.
31:08Aslında norm delirtmiş oluyor.
31:10Peki merak ediyorum nasıl bir hazırlık süreci geçirdin Irmak?
31:14Yani mutlaka kendi deneyimlerinde bir etkisi olmuştur ya da tamamıyla kurgudur bilmiyorum ama
31:20nasıl bir hazırlık süreciydi?
31:23Fikir nasıl doğdu diye bir klişe soracağım.
31:25Nefret ediyorum.
31:26Sormayacağım.
31:27Belli zaten fikrin nasıl doğduğu ama gerçekten hazırlanma sürecini merak ettim.
31:32Yani iki, iki buçuk yıl okumayla geçti.
31:35Benim hep öyle oluyor zaten.
31:36Çünkü teknik okuma şart yani.
31:38Yungundan lakanına.
31:39Gerçi meraklı olduğum da biliyorum bu konuları.
31:42Evet tabii ki bir temel vardı.
31:44Ben gözlerini kaçırmadan itibaren yani ikinci romandan itibaren
31:48ona hazırlanırken her romanımda psikoloji ve psikanaliz üzerine okumaları zaten çok yaptım.
31:54O konuda bir temelim vardı ama bu romana özel tabii ki daha başka okumalar da yaptım.
32:00Böyle iki, iki buçuk yıl sadece okudum, sadece düşündüm, notlarımı toparladım.
32:05Aklıma gelen fikirleri bir deftere not alarak.
32:08Birikti, birikti, birikti ve sonunda karakterler, hikaye, olaylar, katmanlar,
32:14her şey yazılabilir hale geldiği noktada da yazmaya geçtim.
32:18İşte psikanaliz üzerine okumalar yaptım.
32:21Tabii romanda çok önemli bir nokta aktarım karşı aktarım meselesi.
32:25Bunun için psikanalizlerin çok güzel vaka incelemeleri ve kendilerini açık gönüllükle açtıkları,
32:32kendi deneyimlerini ifade ettikleri kitaplarla karşılaştım.
32:35Delilik, sapkınlık üzerine okudum.
32:38Normal kavramı.
32:40Normal kavramı, normal nedir, anormal nedir, bunların sınırları birbirinden bu kadar ayrılabilir mi gerçekten?
32:46Bunları tartışan sosyologundan psikanalistine, pek çok yazar var gerçekten, onları okudum.
32:54Seans üzerine, terapi odası üzerine okumalar yaptım.
32:58Bir de tabii politik okumalar da gerekiyordu.
33:00İşte bu kötülüğe politik bir cepheden bakan, işte kötülüğün sıradanlığı üzerine düştü.
33:07Çok güzel anlatır bunu.
33:09Toplumun içinde parçasıyken deliler, hani sokakta yanından geçip gidebiliyorken,
33:15hayatın içindeyken bir anda ne oluyor? Onları alıyorlar, bir yere kapatıyorlar, izole ediyorlar.
33:20Bu aslında, bunu okuduğumda şunu tam da yapmak istediğim bir şey.
33:25Yani bu görünür olan ama aynı zamanda da içsel olarak da bunu yapıyoruz.
33:29Kendi içimizdeki deliliği, norm dışı olan tarafları bir yere hapsetmeye çalışıyoruz.
33:34Toplumun bu yaptığıyla, bizim bireysel olarak yaptığımız aynı kaynaktan besleniyor.
33:38Ben teşekkür ederim.
33:39İyi ki geldin.
33:40İyi ki çağırdın.