74'ün yedi ekiminde Bursa'da doğmuşum. Babam Çetin ve annem Lale bana iki isim vermişler : Cemil ve Bertuğ. Cemil, babam henüz sekiz , kendisi ise 42 yaşındayken dünyadan ayrılan dedemin ismi. Bertuğ ise google'a göre “engel tanımayan”, babama göre ise “mütevazi” demekmiş.(Ki bana ikisi de uyar). Üç tane pırlanta kardeşimin ikisi yurt dışında yaşar, biri Bursa'da. Annemin duygusal, babamın da düşünsel gelişimimde çok büyük payları olduğunu düşünürüm.Aile benim için her şeydir.
İlkokulu Bursa'da okuduktan sonra, yatılı olarak İstanbul Erkek Lisesi'nde okumak üzere geldim şehirlerin şehrine. Muhteşem okulda muhteşem yedi yıl geçirdim. İçime kapanık idim hep biraz, ya da içimde olanların çok azı dışarıdan görünüyordu sanırım. Ta ki müzik devreye girene kadar. Bana ilk müzik dinleten kişi babamdır; 250 plaklık koleksiyonu, erken yaşta bir çok tarzı dinleme ve anlama şansı verdi bana. İlk aldığım 'kaset' Duran Duran'ın “Seven and the Ragged Tiger” albümüdür, sene '83. Şarkı söylemek gazını bana veren şarkı ise aynı grubun “Is there something i should know”udur. İlk enstrümanım İEL'ni kazanma hediyem olan Casio Mt-800 'org'dur. İlk gitarım, anneannemin evinde toz içinde yatan, annemin çocukluğundan kalma Bulgar malı bir akustiktir. Adını sonradan 'Osman' koymuştum.
İlk grubumun adı 'Charon'du, mitolojide ölüleri Styx'te karşıya taşıyan kayıkçı olur kendisi. Pop dinlerken Rock müziğe yönelmemde en büyük pay ise, Deep Purple'ındır. Neyse, Charon'la ilk konser deneyimlerimi yaşadım Bursa'da, sonra dağıldık ve İEL'ndeki gruplarımla Rock müzik yapmaya çalışmaya devam ettim. Sonra 15-16 yaşlarındayken Stevie Ray Vaughan'ı keşfettim ve Blues'a yöneldim. Üniversite sınavına hazırlanırkenki motivasyon eksikliğimi gören annem, sağolsun bana ilk adam akıllı gitarım olan 91 model sıfır km. bir Fender Stratocaster aldı ve aynı marka 20 vatlık bir gitar amfisi tabi...
Müzik hayatıma girdikten sonra öğrencilik hayatım biraz ite kaka yürüdü ne yazık ki. Gitar çalmak-okumak-tiyatro-yazmak ve aşk, hemen hemen aynı anda hayatıma girdiler, lise birinci sınıf olmalı... Ne yalan söyleyeyim, sonrasında, “diploma sahibi olmak lazım” diye okudum.
92'de İ.Ü Gazetecilik bölümüne girdim. Keyifli başladı okul, ama müzik yine yakamı bırakmadı (!). Sınıfta tanıştığım Cengiz Köroğlu'nun vasıtasıyla rahmetli Engin Yörükoğlu'nun Jazz-Stop'unda aktif müzik yaşantım başladı. Sonraki on yıl, Jazz-Stop Band, Kaos, Sustain, Funk Doctors ve Direnen Mızıkacılar gibi gruplarla sayısını hatırlamadığım kadar bar programına ve konsere çıktım. Birbirinden harika onlarca müzisyenle çaldım, söyledim, session'lar yaptım. Unutulmaz yıllardı benim için, “sahme tozu yutmak” klişesini, dibine kadar yaşadım...
2000'e askerde girdim, döndükten sonra Cengiz Köroğlu ve Deniz Güngör'ün stüdyo 74'ünde ilk stüdyo albümüm “Duygusal Tuzaklar”ı kaydettim. Sancılı dört yıllık bir sürecin sonucunda ilk albümüm Tmc etiketiyle 2006'da raflara düştü. Üç video çektik ilk albüm için, “Ben Hiç Sevemem”, “Kaygı” ve “Yağmur”.En başarılıları Yağmur oldu şüphesiz. Sonra “Yandım Yandım Yandım” isimli şarkımda Nilgül'le düet yaptık. Yandım, single olarak internetten yayınlandı, yine Tmc'den ve videosu da ilgi çekti. Yıl 2008 idi...
Sonrası, iki yıllık sessizlik, yoğun üretim süreci, Tmc'den ayrılık, T&A'da ikinci albümü bitrmek, iremrecords'la anlaşmak, yeni albüm “Geldim, Gördüm, Sevdim”in ilk klibini aynı isimli çıkış şarkıma çekmek, ve çıkış için gün saymak...
Hayatım, Esra-Korel ve müzikle dolu şimdi. Sahne dışında sakin bir hayatım var denebilir. Yapmak istediğim çok şey var, herkes gibi, bunları gerçekleştirmek konusunda yol aldığım için memnunum. İnsana ve hayata duyduğum sevginin yörüngesinde, müziğin kucağında, yuvarlanıp gidiyorum işte... Rock'n Roll !!!